Candy

Candy

31 Temmuz 2015 Cuma

Kısa Kes :D

Şu hayatta oldum olası özet çıkarmayı,bir şeyleri özet geçmeyi hiç sevemedim.Ben ayrıntıların insanıyım.O yüzden çok zorlanırım bir şeyleri anlatırken.Aslında hitap edeceğim kişinin-kişilerin sıkılacağını düşünürüm,budur tek endişem.Ama çok hoşuma giden bir şeyse hiçbir şeyi,hiç kimseyi düşünmeden, bıkmadan ,usanmadan,en ince ayrıntısına kadar anlatabilirim.Özet geçince,bir yerler illa ki atlanıyor,bütünlük bozuluyor.Ne gerek var ? :)
İşte bu özelliğimi tam olarak 8 yaşımda keşfettim öğretmenimizin verdiği bir ödevle ... 
Herkes sınıfın kitaplığından bir kitap seçip okuyacak ve sınıfa anlatacaktı.Aldım kitabı,başladım okumaya.Ama nasıl okumak....Kitapla bütünleştim resmen.İçinde çizimleri olduğu için karakterleri gözümde canlandırma işi de kolaylaşmıştı.Okurken hop oturup hop kalkıyordum.Bir sonraki olayı sabırsızlıkla bekliyordum.Nihayet kitap bitmişti ama bende bıraktığı etki çok büyüktü.Hemen sınıfta anlatmak istiyordum.Ödev günü geldi çattı,öğretmenimiz o mükemmel soruyu sordu : '' İlk kim anlatmak ister ? '' :D Ben hemen atladım,'' Örrtmenim (o zamanlar öyle diyordum ) ben ,ben  '' :D Çıktım tahtaya,anlatıyorum kitabı.Anlatmak ne kelime her satırını tek tek söylüyorum.Tabii kitabı okurken içimde oluşan o coşkuyla.Bir ders boyunca ben kitabı anlattım.Büyük bir zafer kazanmış gibi hissediyordum
kendimi.Yüz kere bin kere daha anlat deseler anlatırdım aralıksız(demediler tabii :p ).Artık kitabı, kitaplığa geri koymanın vakti gelmişti ama elim hiç gitmiyordu.İşte o zaman öğretmenim kitabı bana verdi :D Yıllardır saklıyorum ve her yıl birkaç kere okuyorum bu kitabı,Klodin'in Serüvenleri'ni ... Okurken yıllar öncesine gidiyorum her seferinde biraz daha değişmiş olarak ... 


Gül çizimi öğretmenime ait :) 

Bu olaydan sonra baktım ki cidden özet hiç bana göre değil.Rüyalarım bile ayrıntı dolu.Hal böyle olunca anlatacağım bir şeyi kitleye göre ayarlamaya karar verdim.Eğer çabuk sıkılacak birileriyse karşımdaki hiç anlatmam.Aslında anlatabilirim ama zevkli olmaz.O zaman ne gerek var içimdeki o güzelim coşkuyu söndürmeye ? Ama benim gibi hem dinlemeyi hem konuşmayı seviyorsa ve ruh hali de uygunsa kim tutabilir ki beni ? :D 

Dipnot : Bloğumun adına katkılarından dolayı Klodin'e teşekkürü bir borç bilirim :) Klodin,o güzel Güneş Köşkü'nde hep mutlu ol ...

28 Temmuz 2015 Salı

Ağır, Ağır Çıkacaksın ...






 Ağır , ağır çıkacaksın bu merdivenlerden ,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak ,
    Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak ...



                                                            İyi dinlemeler  ...


23 Temmuz 2015 Perşembe

Şimdi Yürekte Kuyu




Mabel Matiz ~Şüpheli Şarkının Şairi

Şimdi yürekte kuyu
Kuyuda et kemik
Ve yaralı yamalı bir çıkrık sesi
Seni ağladık aynı kahvenin köşesinde
Günlerden pazartesi .....

21 Temmuz 2015 Salı

Meditasyon Önemli Tabii 😌


Dün internette o site senin bu site benim gezinirken bir yazıya rastladım.Öfkeyi sevgiye dönüştürmek için neler yapılmalı,öfkemizi nasıl kontrol etmeliyiz vb.soruların cevabını barındırıyordu.Bir de sesli komutlarla yapılan bir meditasyon örneği vardı.Hadi Feta şu meditasyonu yap bakalım dedim kendime belki ileride işine yarar (O an öfkeli değildim ).Baktım süresine 15-20 dk.Ehh iyi ,ne çok uzun ne çok kısa benim için idealdi.Açtım,komutları dinliyorum.Önce derin derin nefes alıp vermemi söyledi,yaptım.Hem de nasıl yaptıysam heheh başım döndü nefes alıp vermekten :P Sesin sahibi olan bayan gözlerimizi kapatmamızı söylemedi ama ben kapattım daha etkili olsun diye.Sonra gevşeyin diyor.Ayaklarınızı gevşetin,kollarınızı gevşetin.Son olarak da başınızı,boynunuzu gevşetin.Ayakları,kolları gevşetmek neyse de boyna gelince bir durdum.Önce gevşettim baktım uyuyacağım hani bildiğiniz bayılmış insan gibiydim sonra vazgeçtim :D Tabii bu arada düşünüyorum.İçeri pat diye biri girse,benim o halimi görse basar çığlığı hahaha kızımız öldü diye,anlamazlar ki Feta meditasyon yapıyor yarı baygın halde :D Bunları düşünüp saf saf sırıtırken başka bir komut geldi.Kendinizi şu an huzur bulacağınız bir yerde hayal edin ve tüm ayrıntılarını hatırlayın.Birçok yerde huzur bulabilirim ama hemen bir yeri seçmem gerekiyordu.Bir telaş yaptım orayı mı burayı mı şurayı mı seçsem diye.Sonra da nasılsa hayal ürünü olacak hepsini birleştirip yeni bir yer olsun dedim :D Seçtiğim yeri biraz tarif edeyim çünkü diğer komutları da
etkileyecek.Yemyeşil bir orman ama yağmur ormanları hani şu kubbe şeklinde ağaçlara ev sahipliği yapan,canlıların yerde değil de yukarıda ağaçların üstünde gezinip yaşadığı,güneş ışınlarının aşağıya çok ulaşamadığı yeri seçtim.Ben yerdeyim tabii hayalimde hehe arkamda bir ağaç ev var.Evimin aşağılarında bir deniz var,bir tane de hamak :P Tamam biraz aykırı bir hayal oldu ama olsun hehe hepsi bir arada işte.Aa bir de evin içinde birini hayal ettim ama o sadece evin içinde kaldı hayalim boyunca :P Yani düşününce bu kadar güzelliği tek başıma yaşamam haksızlık olurdu.Biri olmalı ki benim gördüğümü görsün ve göremediğimi bana göstersin.Hayalimin ayrıntılarını oluştururken yeni bir komut geldi.Şimdi gökyüzünden beyaz bir balon size doğru gelecek ve o balona öfkenizi (herhangi bir zamandaki veya herhangi birine karşı olan,farketmiyormuş)üfleyin.Oldu mu şimdi bu balon ? Olmadı tabii.Çünkü gelemiyor gökyüzünden,takıldı ağaçlara.Ee ben ne yapabilirim ? Güneş ışınları bile zor geçiyor bu ağaç topluluğundan.Takıldı işte balon ağacın birine,patladı patlayacak ama patlamadı hehe çünkü balonun malzemesi farklıymış :P ( hayal gücü sağolsun) Dalları savura savura geldi balon yanıma.Üflüyorum üflüyorum şişmiyor.Dedim ya malzemesi farklı.Bir ton nefes
harcadım,yine başım döndü.Sonunda şişti şişmesine ama bu sefer gökyüzüne nasıl ulaşacak ? Ağaçlar o kadar sık ki ... Baktım bu işin sonu yok.Hem ben üfledim içine öfkemi heheh ister çıksın gökyüzüne ister kalsın burada farketmez dedim ve ayrıldım ordan.Balonun akıbeti meçhul...
Gelelim burdan çıkarılması gereken derslere :P Eğer böyle bir meditasyon yapacaksanız öncelikle nefesinizi normal alıp verin ki başınız dönmesin.Kendinizi kesinlikle üstü açık bir yerde hayal edin,balonunuz kolayca gelsin gitsin.Sizler de huzura kavuşun heheh yoksa sonunuz benim gibi olur.Aslında huzura kavuştum hehe sadece öfkem gökyüzüne ulaşamadı.Ayrıca hayalimdeki yerde çok mutluydum 😜😇

                         

19 Temmuz 2015 Pazar

Hürriyete Doğru

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna,karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında.
Birden,
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mı dersin,kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,şenlikler cümbüşler mi ?
Gelin alayları,teller,duvaklar,donanmalar mı ?
Heeeey !
Ne duruyorsun be,at kendini denize;
Geride bekliyenin varmış,aldırma;
Görmüyor musun,her yanda hürriyet;
Yelken ol,kürek ol,dümen ol,balık ol,su ol;
Git gidebildiğin yere.
                   
                                 Orhan Veli




Deliye Her Gün Bayram :P

Bir bayramı daha bitirmek üzereyiz.Umarım herkesin bayramı çok güzel geçmiştir.Bayramları genel olarak çok severim.Çünkü kendimi sürekli sırıtırken buluyorum bu günlerde :D İçimde bir neşe bir coşku oluyor ki sormayın :D Bu bayram biraz yorucu geçti ama buna değdi.
Bayram öncesi hepinizin tahmin ettiği gibi temizlik,tatlı gibi bayram hazırlıklarıyla geçti.Bayram günü uykusuzdum hehe malum sahura kadar oturan bir insan erken yatarsa uyuyamaz :P Sabah eş dostla telefon aracılığıyla bayramlaştık.Akrabalar memlekette,biz de gurbette olunca.. Daha sonra bayram ziyareti için bir köye misafirliğe gittik.İlk başta çok sıkılmıştım.Hem nezle olacak gibiydim onun ağırlığı vardı üzerimde hem de muhabbetin konusu beni sarmamıştı.Ne gereksiz,boş,saçma konular diye az geçirmedim içimden :P Biraz zaman geçip nezle olmanın verdiği yük üzerimden kalkınca ben de hafiften başladım konuşmaya ama cidden konu beni hiç sarmadı.Hani zorladım kendimi,yok olmadı yani :P Misafirlerin biri gidip biri geliyordu hehe :D Bir ara 2 yaşında bıcırık ,şapkalı,çantalı,tatlı mı talı bir kız geldi.İşte dedim aradığım arkadaşı buldum :D Biraz bıcırığın davranışlarını inceledikten,adını,yaşını öğrendikten sonra başladım onunla ilgilenmeye.
Böğürtlen 
Doğaya karşı aşırı hassas,gördüğü minicik bir sinek bile olsa ilgiyle karşılayacak kadar meraklıydı.Dedim ya aradığım arkadaşı buldum diye :P Bıcırık daha bana alışamadan,ev sahipleri,bizi yaptıkları bahçeye götürdüler.Diğer misafirleri ardımızda bırakarak vardık bahçeye.Bir yanda domatesler (kokuları muhteşem) bir yanda kabaklar daha neler neler ... Ortam cidden çok iyiydi.
Eve geri döndüğümüzde benim bıcırık annesinin yanı başında,biri gelse de kalksam hareketlensem dercesine oturuyordu.O birisi benim işte :P Bu arada başka misafirler de gelmiş,bayağı kalabalıktı ortam.İnsanlardan uzaklaşmak adına bıcırıkla gezmeye başladık evin bahçesinde.Bir köşede keçiler vardı,onlara fıstık verdik.keçiler üzerine bıcırıkla muhabbete başladık.
Bıcırık ve keçiler
(Arkadaki keçinin pozuna dikkat :D )
O diyor ki : '' hebele hübüle lalala lililil hö hö hihih '' :P Sonra ben devam : '' Hımm, evet,karınları acıkmış,mama vermek lazım''  diyerekten bıcırığın eline tutuşturdum fıstıkları,besledi keçileri :) Böyle uzunca konuştuk,gezdik,o hopladı zıpladı,bayağı eğlendik yani :) Dönme vakti gelince bıcırığı görmeniz lazımdı nasıl da el sallıyordu ardımdan.Bayramın ilk günü böylelikle geçti.

İkinci gün öğle vakitleri pikniğe gittik her zamanki yerimize :) Riko(keman)'mu da aldım yanıma.Ateş için çalı toplamakla başladık işe.Tabii ben durur muyum ,başladım fotoğraf çekmeye hehe :D Kahvaltımızı yaptıktan sonra Riko'mu alıp uzaklara gidecekken iki araba göründü yanı başımda :P Bizim tanıdıklar çıkmasın mı :D Onlar da serdiler kilimleri bizimkinin yanına ve başladık muhabbete.Bu arada yine bir 2 yaşında bebek hehe o da bıcırık,tatlı ve biraz dilimize özgü kelimelerden haberdar :P Aileler konuşadursun ben geçtim semaverin başına (kemanı askıya almak zorunda kaldım).Cidden bayılıyorum semaverle oyalanmaya,sürekli altını tutuşturmak için çalı atmaya,ateşin dansını izlemeye.Ateşle oynamak hobi gibi bir şey olmuş bende :P
Feta semaver başında
Ateşlerle oynarken bir yandan düşünüyorum tabii heheh '' İyi ki küçükken evde yangın falan çıkarmamışım '' diye, derken aklıma 6-7 yaşlarımdaki halim geldi.O zamanlar sobalı bir evde oturuyorduk.Annem,sobayı tutuştururken son aşamada hep üflerdi üstteki delikten sobanın içine doğru.Annem uzaklaşınca da aynısını ben yapardım heheh ama annemin aksine soba bana alevle cevap verirdi :P Az mı yandı kaşlarım,saçlarım :P Düşünme eylemim  bittikten sonra çay servisine başladım.Sayemde tüm Karadeniz kızlarına övgü yağdı,haberiniz olsun kızlar hehe :P
Riko ile Feta :)
Sonunda Riko'mu alıp kaçtım uzaklara, bir ağacın gölgesine...Doğa,Riko,huzur...Mutlu saatlerden sonra döndüm ekibin yanına.Yemek,çay,muhabbet derken zaman su gibi akıp geçti.Tabii bu bıcırıkla da dost oldum.Sağolsun sayesinde adım kemençeci ablaya çıktı :D Hamak da kurmuşlardı ohhhhhh cidden keyfime diyecek yoktu bugün.Bir tek pikniklerimin vazgeçilmez parçası haline gelen ağaca tırmanmayı gerçekleştiremedim ama yorulmuştum iyice ,o yüzden üzülmedim açıkcası.Tüm negatif enerjiyi doğaya saldıktan sonra vedalaştık ve evlerimize doğru yola koyulduk.
Bu bayram,başta da dediğim gibi yorucu olmasına rağmen çok güzel geçiyor benim için.Bakalım gelecek bayramlar ne gösterecek bize? Hayatımız nasıl ilerleyecek? Tekrardan herkesin bayramı mübarek olsun.Büyüklerin ellerinden,küçüklerin gözlerinden öperim ve şekerimi de isterim ;)

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Tehlikeli Oyunlar

Tehlikeli Oyunlar evet hani hiç bitmeyen oyunlar.Oyunlardan daha önce bir yazımda kısaca bahsetmiştim.Herkesin dahil olup çok az kişinin farkında olduğu ilginç oyunlar...Takdir edersiniz ki konu oyunlar olunca okuyanların aklına Oğuz Atay'ın ''Tehlikeli Oyunlar'' adlı romanı gelir.Hayatımda okuduğum belki de en ilginç romanlardan birisidir.Romanın başlarında ne okuduğumu anlayamamıştım açıkcası ama devam ettikçe bunun bir romandan çok daha başka bir şey olduğunu anladım.İnsanın hayatını derinden sarsan,insana, herkesin oyunların içinde olduğunu gösteren bir kılavuz gibiydi.Şu klasik sözü söylemek istemezdim ama gerçek manada herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir roman.Hani öyle çok güzel olaylar beklemeyin.Hayatın gerçekleri genellikle acıdır.Biz,güzel görme oyunu oynayarak acı tarafını göz ardı ederiz çoğu zaman.Bu oyunu severim çünkü insanı rahatlatıyor ama gerçeklerden uzaklaşmamıza da neden olmuyor değil.Gerçeklerden kaçıyoruz.Peki gerçeklerle yüzleşmek bizi rahatlatır mı? Çoğu zaman hayır.Gerçekleri kimse görmek istemez,bünyeler kaldıramaz.Bunun için sağlam bir irade olması gerekiyor.İnsanın kendi gücünün farkında olması gerekiyor.Daha bir sürü şey gerekiyor ama insanlar çok şey gerektiren işlerle uğraşmayı da sevmez.Anlayacağınız çoğumuz kaçıyoruz,oyunlara sığınıyoruz. Ahh şu oyunlar.... 

Oyunlar hiç olmasa nasıl olurduk acaba ? Açıkçası benim buna verebilecek bir cevabım yok.Herkesin kendine göre cevapları vardır ama eminim hepsi de iç karartıcıdır.İşte ben de işin iç karartıcı yönünü görmek istemediğim için bir başka oyuna daha başvuruyorum.Ne kadar ironik ...

Artık yazıyı bitirme oyununa mı başlasam ? ( Düşüncelerin çok yoğun olduğu ancak yazıya dökmede başarılı olunamayacağını anladığımız zaman başvurduğumuz bir oyun :) ) Bitirmeden önce kitaptan birtakım alıntılar yapmak istiyorum.

 -Kelimeler... Kelimeler Albayım,bazı anlamlara gelmiyor.

-Hayalimdeki günleri bile böyle küçük hesaplarla geçirdim işte Albayım.
-Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı.Belirli noktalara biriken eşya,odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı.
-İşte ondan sonra kardeşim Hidayet,insanlığa öfkem başlıyordu;belki de ilk öfkelerimi bu oyunlar sırasında duymuştum.Çünkü,bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum.Kendime kızıyordum:Çünkü oyuna geliyordum,anlıyor musun oğlum Hidayet? oyuna geliyordum.Oyuna gelmemeliydim,bana oyun oynanmamalıydı.Bütün gücümle uyanık kalmalıydım;başkalarının rüyalarını görmemeliydim.
-Kelimeler aldatıcıydı;kelimeler,bizi gerçeklerden uzaklaştıran küçük tuzaklardı.
-Siz bilmezsiniz Albayım:İnsanlık tek başına kollarımda can verdi.Yanında kimseler yoktu.
-Siz gerçekten doğru söylüyorsunuz Albayım:Ben adam olmam.Ben,tek başıma yaşamalıyım;başkalarını zehirlememeliyim.
-Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın Albayım,ölmek.Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum.Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan;bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.Küçük oyunlar istemiyorum Albayım.
-Ne var ki,dünyada ''sizi anlıyorum''gözlerinin sahteleri türemişti;gerçeği sahteden ayırmak çok zordu.''Sizi - anlıyorum konuşmanıza-ihtiyaç yok'' ya da ''siz-onlara-bakmayın-yalnız-gözlerime inanın'' bakışlarının çoğu aslında ''bugünü-geçirmek-için-birine-ihtiyacım-var'' kalıbından ibaretti.
-Çünkü,bir insanı gerçekten seyretmek isteyen,onun oyununa gerçekten katılan biri,o insanın ancak kafasında yaşayabilir.
-''Bizi bir de bu acımak mahvediyor Albayım '' dedim.''Başkalarına acımakla başlayan bu tehlikeli duygu,her zaman kendimize acımakla son buluyor.Kendimize acımaktan,başka işlere zaman kalmıyor.
-Değerlendirmek! Ne kadar boş bir söz.Değerlendirmek,kaçmaktır; değerlendirmek,yalnız bırakmaktır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini,yaşarken öldürmektir.
-Bütün hayatımı kelimeler uğruna harcadım,içi boş kelimeler uğruna ...