Candy

Candy

30 Mayıs 2017 Salı

Bütün Patlıcanları Kızart



Kafkaokur dergisine ait !

Sanırım Tomris Uyar da benim gibi patlıcan yiyemeyenlerden.O yüzden ya çekip gitmeyi seçiyor ya da durup kendine patlıcanla işkence etmeyi.

Son on gündür Rachael Yamagata dinliyorum.Birkaç şarkısına feci halde kafayı taktım.Sakin sakin söyleyişi beni mest ediyor.Bir de şarkılarında hep hüzün var.Seviyorum hüzünlü şarkıları :D 


''I don't expect anything''
Hiçbir şey beklemiyorum

19 Mayıs 2017 Cuma

Törkiş Kovboylar

Bugünü önce ev işleriyle daha sonra da bisiklet sürerek geçirdim.Ama tövbe ettim,bir daha cuma günleri çıkmayacağım evden.Çarşı da bir kalabalık vardı ki sormayın.Arabalar ilerleyemiyordu.Otobüsten inip gideceğim yere kadar yürüyeyim dedim ama o sırada gerizekalı evet gerizekalı bir sürücü beni eziyordu az daha.Sırf yola kaynak yapabilmek için ,benim yürüdüğümü gördüğü halde arabasını üstüme üstüme sürdü.Bu da yetmezmiş gibi suç kendisinde olduğu halde arabanın içinden bana kızıp bağırdı.Çok kötü oldum.Önce üzüldüm ama sonra üzülmeme değmez deyip sinirlendim.Bisikletçime gidip biraz konuşunca normale döndüm.Bana geçende 'yalnız kurt' demişti.Bu sefer kovboy şapkamı yanıma aldığım için 'yalnız kovboy' dedi.Ona veda edip düştüm yollara.Bir yere kadar hep araç trafiği vardı.Sonradan seyrekleşti araçlar ama yine de normal haline göre çoktu.Nasıl sinirlenmişsem araba olayına bisikleti hızlı hızlı zevk almadan sürmeye başlamışım.Farkedince toparladım kendimi ama aksilikler bir kere başlayınca biter mi ? Bir araç koskoca araba yolu varken bisiklet yolunda, hem de ters yöne doğru yani üzerime üzerime gelmesin mi? Delirdim blog,delirdim.İnsanların saygısızlığından,vurdumduymazlığından bıktım.Bu ne kural tanımazlık,kendini bilmezlik? Neyse ... Arkadaşımla buluşacağım yere sağ sağlim vardım.Bir şeyler yeyip içtikten sonra etrafta dolaştık biraz.Ara sokaklara girip eğlendik.Şapkamla pozlar
Amerikanlar eskidi,bunlar Törkiş kovboylar :D
verdik.Kimseler yokken kovboyculuk oynadık.Grup Vitamin'in Turkish Kovboylar şarkısını söyleyip dans ettik :D Keyfim yerine geldi günün sonunda.Sonra tekrar düştük yollara.O otobüsle,ben bisikletle.Dönüş yolumda bir şey yaşamadım.Bisikleti bıraktıktan sonra çarşıda biraz dolandım.Kendi mekanıma uğradım.Yeni bir bina yapmışlar oraya.Arşiv yapıyorum oranın fotoğraflarını çekip.Yıllar sonra bence değerli bir anı haline gelecek,şimdi pek anlaşılmasa da ... Oradan farklı bir sokağa girdim bugün.Daha önce girmemiştim o sokağa ve inanır mısın birkaç tane eski bina vardı.Hemen onların da fotoğrafını çektim.Bayılıyorum eski binalara.Bir yandan üzülüyorum yıpranmış,terk edilmiş olmalarına ,bir yandan da seviniyorum her şeye rağmen ayakta durmalarına.Hayat işte...Her şeye inat ayakta durmalıyız ;)
Ah ,Ahmed Arif'in şiirinden bir kısım geldi aklıma.
''Öyle yıkma kendini
Öyle mahsun,öyle garip.''     (Anadolu şiirinden)

18 Mayıs 2017 Perşembe

Japon Günü

Pazartesi arkadaşlarla Çanakkale'ye Japon Dili ve Edebiyatı okuyan öğrencilerin hazırlamış olduğu Japon festivaline gittik.Yolculuğun başlangıcından sonuna kadar her şey çok güzel ve komikti.Arkadaşımızın aracıyla yolculuğa başladık.İlk kez uzun yolda araç kullanacaktı,bu yüzden başlarda biraz gergindi ama sonradan bu gerginlik yerini kontrollü bir rahatlığa bıraktı.Çanakkale'ye varmak çok kolaydı ama Çanakkale içinde Troya Kültür Merkezi'ni bulmakta zorlandık.Navigasyon bizi sürekli yanılttı.İki üç kere aynı yollardan geçtik ve biz yolda öyle cebelleşirken radyoda ''Bir garip yolcuyum hayat yolunda.Yolunu kaybetmiş perişanım ben.'' çalmaya başladı.İşte o an tekrar keyifler yerine geldi.Zaten doğru yolu da bulduk o sırada.Hayalimde büyük bir festivalle karşılaşmak vardı ama içeri girdiğimde hayal kırıklığına uğradım.Daha sonradan çok yanıldığımı anladım.Çünkü ne kadar küçük olursa olsun büyük bir festivalmişçesine eğlendik.Küçük olmasının verdiği bir avantajdı samimi ortam.Tanımadığımız onca insanla gün sonunda birbirimize göz kırpar,gülümser olduk.
İlk olarak sergileri hemencecik gözden geçirdik.Detaylı incelemeyi sonraya bıraktık.Çünkü yol yorgunu ve açtık.O sırada film gösterimi başlayacak dediler ve salona gittik.Hayao Miyazaki'nin Rüzgar Yükseliyor anime filmini izlemeye başladık.Ancak filmin ortalarında çıkmak durumunda kaldık çünkü açlıktan ölüyorduk artık.Öğle yemeği saati de gelmişti.Japon yemeği dağıtımı olacaktı.Bir arkadaşımız Japon yemeklerini tadarken diğer arkadaşımla ben Türk usülü beslenmeyi seçtik.Daha sonra Japon yemeklerinin de tadına baktık.Ve sonra asıl macera başladı.Anime karakterlerinin çizimlerinden oluşan bir sergi vardı.İlgimizi çok çekti.Sevdiğimiz karakterleri görünce kendimizden geçtik,fotoğraflarını çektik.Daha sonra biraz durup çevreyi izledik.Kim nerede,ne yapıyor diye gözlemledik ve olayların içine atıldık.Önce Japon oyunlarının olduğu bölüme gittik.Kendama diye bir oyun oynuyorlardı.Bize de verdiler oyunu ama çok zordu.Benim gibi bu tarz konularda sabırsız bir insan için sinir bozucuydu açıkçası ama sonradan çok eğlenmeye başladım.Festival boyunca gidip gelip o oyunu oynadım.


Kendama
Oyun ,topu çukurlara yerleştirerek oynanıyor.İlk başta büyük çukura,hemen ardından düşürmeden karşısındaki çukura,sonra tuttuğumuz yerde altta kalan çukura yerleştirmeye çalışıyoruz.En sonunda toptaki deliği sivri yere yerleştirmek gerekiyor.Ben ikinci aşamadan sonra yapamadım maalesef :/


Daha sonra anime karakteri çizimi bölümüne gittik.Kendimizin anime versiyonunu çizdirdik.
Feta
Biraz ortalıkta dolaştıktan sonra takvimlerin sergilendiği bölüme göz gezdirdik.Meğer gün sonunda çekilişle o güzelim Japon takvimleri dağıtılacakmış.Biz de adımızı yazdırdık ve tekrardan gezmeye başladık.O sırada gözüme bir oyun daha takıldı.Badminton'a benziyordu ama raketleri ve topu küçüktü.Çok oynamak istedim.Köşede bekledim,sıkılıp bana verirler de oynarım diye.Ama bir türlü bırakmıyordu oynayanlar.O sırada Kendocu çocuklardan biri geldi ve dedi ki :''Oynamak mı istiyorsun ? '' Ben de Çizmeli kedinin o meşhur suratı gibi yapıp ''Evet.'' dedim. :D Ve oynayanlardan biri raketini bana verdi,başladım oyuna.Karşımdaki kız çok sinir oldu hissettim.Çünkü attığım topları karşılayamadı.Ben de pişmiş kelle gibi sırıtıyorum tabii.O an gerçekten sinir olunacak bir insandım ama ne yapayım çok komiğime gidiyor böyle şeyler.Zaten oyunu  da yanlış oynuyormuşuz.Amaç topu yere düşürmemeye çalışmakmış,oysa ben rakip, topa vuramasın diye oynuyordum :D Neyse sırayla birçok insanla oynadım.Arada da oynamak isteyen var mı diye sormayı da ihmal etmedim.Yanlış anlaşılmasın yani hahah :D Çok eğlendim o oyunu oynarken.Sonra tekrar gezmeye başladık.Bir arkadaş kendisini chibi olarak çizdirmek için bir daha sıraya girdi.Diğer arkadaş origami öğrenmeye gitti.Ben de Kendama oynamaya geri döndüm.Görevli arkadaş sağolsun bana öğretmek için çok yardımcı oldu ama sürekli tekrar gerektiren bir oyun.Bir tek bu oyun olduğunu sanmayın.Başka bir sürü oyun vardı.Arkadaşlarımın işi bitince sırasıyla onları da denedik.Biraz ara verip bu sefer çay seromonisine katıldık.Basit bir seromoniydi,çayın tadı güzeldi.Çaydan sonra tiyatro gösterimi vardı,ona katıldık.Fonda çok güzel bir müzik çalıyordu.Kısa bir oyundu.Kappalar ve insanlar vardı.Kappalar farklı yaratıklardı ve değişik bir düzenleri vardı.Mesela işsiz güçsüz dolaşanları yiyorlardı.Oyunun sonunda müziği öğrenmek için ses sisteminin başındaki görevliye koştuk,sorduk.Bizden önce birkaç kişi de sormuş :) 
Origami
Anladığımız kadarıyla uzaktan gelen bir tek üçümüzdük.Diğer gelen ziyaretçiler hep kendi üniversitelerinin öğrencileriydi.O yüzden sanırım biz daha da rahattık.Tiyatrodan sonra Japonca yazı yazan bölüme gittik.Orada Japon atasözlerini yazıp sergilemişlerdi.Çok manalıydılar.Bazısı bize aşina sözlerdi.Kendimize beğendiğimiz sözlerden kitap ayraçları yaptırdık.Ben ''Sonsuzluk'' anlamına gelen ''Eien'' ile ''Etkileyici,unutulmaz,hafızada yer eden '' anlamlarına gelen ''Kokoroninokoru'' yu seçtim.Yavaş yavaş takvim çekilişi zamanı yaklaşıyordu.Heyecan doruklardaydı.Çok takvim olmasından dolayı bize çıkacağını ümit ediyorduk.Nitekim öyle de oldu.Üçümüz arasından ilk benim adım okundu.İstediğim takvimi alabildim.Daha sonra sırasıyla arkadaşların adı okundu ama ikisi de istediğini alamadı.Hatta bir arkadaşın alacağı takvimi yaşlı bir amca hunharca gidip maket bıçağıyla ipini koparıp almış.Arkadaşımın yaşadığı hayal kırıklığını düşünün... Neyse diyerek kaldığımız yerden devam ettik.Çıkmadan origami satın aldık ve vedamızı edip yola çıktık.Bilin bakalım bu sefer radyoda ne çalmaya başladı ? ''Yolcu yolunda gerek '' :D İnanılmaz eğlenceli bir gün geçirdik.ÇÖMÜ Japon Dili ve Edebiyatı öğrencilerine teşekkür ederiz. 

Bu da feribottan çektiğim bir manzara
Efektsiz ;)


Tiyatrodaki fon müzik

9 Mayıs 2017 Salı

Kendimce Seans

Son bir haftam derin düşüncelerle geçti.O kadar derinleşti ki, her şey sonunda birbirine bağlandı ve ortaya kocaman bir anlamsızlık çıktı.Farkında olmadan yavaş yavaş yine o hallere gelmişim.Evet,hani şu her şeyi akışına bıraktım diyen ama içten içe hesaplar yapan halime.Olayları,durumları,beklentilerimi,kısacası kendime dair her şeyi tekrar gözden geçirdim.Aslında içimde yer edinen ama dillendiremediklerimi ortaya döktüm.Bir anda her şey güzel gidiyorken bir anda bozuluyordu ya da tam tersi.Sürekli böyle oldu ve ben iyice çıkmaza girdim.Ama bugün bir şeyi fark ettim.Olanlar ben izin verdiğim için oluyor.Oysa ben sınırlarımı belirlesem hiç böyle olmayacak.Sorunum bazı durumlarda sınır koyamamak.Çözüm ,şimdilik yok.Çünkü bir anda yapamayacağım.O kadar cesur değilim.Ya da sadece yapmak istemiyorum.O yüzden yine her şeyi akışına bırakmayı seçiyorum.İnanıyorum ki bu sefer daha iyi olacak.



Şu an Roy Clark'tan ''Yesterday when i was young '' çalıyor.Yıllar önce bir film izlemiştim,orada çalıyordu.Filmi komedi sanarak açmıştım ve ağır dram çıkmıştı.Ağlaya ağlaya helak olmuştum.Bu şarkı da o zamanlar hep dilimdeydi.Bugün bir anda geldi aklıma.Yıllar çok hızlı geçiyor.Bugün bu düşündüklerim acaba yıllar sonra ne halde olacaklar ?

4 Mayıs 2017 Perşembe

Ije Kıtnasso

'' 이제  끝났어, 이제 안녕 '' diye yazılan Korece bu kelimeler,
'' İje Kıtnasso,ije annyong''  diye okunuyor.
 Anlamı da '' Artık bitti,artık hoşça kal '' demek.
(İje,şimdi anlamında da kullanılıyor.)

İki yıl önce çok sık tekrarlıyordum bu cümleyi.Hatta Rurouni Kenshin'in bir çizimiyle o kadar uyumlu buluyordum ki.Cümleyi kurduğumda aklıma ilk o çizim geliyordu.Bugün yine geldi aklıma bu cümle.Alıp başını giden bir Rurouni Kenshin'le birlikte.O çizimin yerine kendimi koyarak ve cümleyi tekrarlayarak geçirdim son birkaç saatimi.Uzun zamandır kendimi hiç bu halde bulmamıştım.Aslında bu sefer hiç alıp başımı gitme isteği yok, aksine olduğum yerde durmak istiyorum.Dimdik bir şekilde durmak ve zamanı beklemek.O vakit geldiğinde zaten ben oyuncak gemimi denize salmış,kovboy şapkamı,kulaklığımı takmış ve sırt çantamı da almış olarak bir yerlere gider,her şeyi geride bırakırım.İşte o zaman geldiğinde son bir kez  haykırarak bu cümleyi söyleyeceğim ve alıp başımı gideceğim.


Yazmak gerçekten çok rahatlatıyor.Biraz kendime geldim.Şimdi kitabımı okuyup bitireyim.
Sen de sağol,abimin tabiriyle ''Ruroni Keyşın''  :)

Matt Elliot ve You Don't Love Me

Bugüne özel bir şarkı bırakmak istiyorum.
Bir arkadaşa önermiştim ama dinlemedi sanırım.Şaştım mı ? Hayır.Ama abime sırayla dinlettirdim şarkıları ve biz dertleşirken fonda çok iyi gittiler.Hatta ertesi gün tekrar konuşurken özellikle açmamı söyledi.''Cenaze müzikleri gibi'' dedi :D

Matt Elliot'un What's wrong, I would have woken you with this song ve  Failing song parçaları en beğendiklerim arasında.Paylaşacağım I only wanted to give you everything parçasını da çok seviyorum.''But you don't love me '' dediği yerlerde müzik insanı bir başka etkiliyor ve akabinde ''Sevdiler de ne oldu ? '' sorusu geliyor :)