Pazartesi arkadaşlarla Çanakkale'ye Japon Dili ve Edebiyatı okuyan öğrencilerin hazırlamış olduğu Japon festivaline gittik.Yolculuğun başlangıcından sonuna kadar her şey çok güzel ve komikti.Arkadaşımızın aracıyla yolculuğa başladık.İlk kez uzun yolda araç kullanacaktı,bu yüzden başlarda biraz gergindi ama sonradan bu gerginlik yerini kontrollü bir rahatlığa bıraktı.Çanakkale'ye varmak çok kolaydı ama Çanakkale içinde Troya Kültür Merkezi'ni bulmakta zorlandık.Navigasyon bizi sürekli yanılttı.İki üç kere aynı yollardan geçtik ve biz yolda öyle cebelleşirken radyoda ''Bir garip yolcuyum hayat yolunda.Yolunu kaybetmiş perişanım ben.'' çalmaya başladı.İşte o an tekrar keyifler yerine geldi.Zaten doğru yolu da bulduk o sırada.Hayalimde büyük bir festivalle karşılaşmak vardı ama içeri girdiğimde hayal kırıklığına uğradım.Daha sonradan çok yanıldığımı anladım.Çünkü ne kadar küçük olursa olsun büyük bir festivalmişçesine eğlendik.Küçük olmasının verdiği bir avantajdı samimi ortam.Tanımadığımız onca insanla gün sonunda birbirimize göz kırpar,gülümser olduk. İlk olarak sergileri hemencecik gözden geçirdik.Detaylı incelemeyi sonraya bıraktık.Çünkü yol yorgunu ve açtık.O sırada film gösterimi başlayacak dediler ve salona gittik.Hayao Miyazaki'nin Rüzgar Yükseliyor anime filmini izlemeye başladık.Ancak filmin ortalarında çıkmak durumunda kaldık çünkü açlıktan ölüyorduk artık.Öğle yemeği saati de gelmişti.Japon yemeği dağıtımı olacaktı.Bir arkadaşımız Japon yemeklerini tadarken diğer arkadaşımla ben Türk usülü beslenmeyi seçtik.Daha sonra Japon yemeklerinin de tadına baktık.Ve sonra asıl macera başladı.Anime karakterlerinin çizimlerinden oluşan bir sergi vardı.İlgimizi çok çekti.Sevdiğimiz karakterleri görünce kendimizden geçtik,fotoğraflarını çektik.Daha sonra biraz durup çevreyi izledik.Kim nerede,ne yapıyor diye gözlemledik ve olayların içine atıldık.Önce Japon oyunlarının olduğu bölüme gittik.Kendama diye bir oyun oynuyorlardı.Bize de verdiler oyunu ama çok zordu.Benim gibi bu tarz konularda sabırsız bir insan için sinir bozucuydu açıkçası ama sonradan çok eğlenmeye başladım.Festival boyunca gidip gelip o oyunu oynadım.
Kendama
Oyun ,topu çukurlara yerleştirerek oynanıyor.İlk başta büyük çukura,hemen ardından düşürmeden karşısındaki çukura,sonra tuttuğumuz yerde altta kalan çukura yerleştirmeye çalışıyoruz.En sonunda toptaki deliği sivri yere yerleştirmek gerekiyor.Ben ikinci aşamadan sonra yapamadım maalesef :/ Daha sonra anime karakteri çizimi bölümüne gittik.Kendimizin anime versiyonunu çizdirdik.
Feta
Biraz ortalıkta dolaştıktan sonra takvimlerin sergilendiği bölüme göz gezdirdik.Meğer gün sonunda çekilişle o güzelim Japon takvimleri dağıtılacakmış.Biz de adımızı yazdırdık ve tekrardan gezmeye başladık.O sırada gözüme bir oyun daha takıldı.Badminton'a benziyordu ama raketleri ve topu küçüktü.Çok oynamak istedim.Köşede bekledim,sıkılıp bana verirler de oynarım diye.Ama bir türlü bırakmıyordu oynayanlar.O sırada Kendocu çocuklardan biri geldi ve dedi ki :''Oynamak mı istiyorsun ? '' Ben de Çizmeli kedinin o meşhur suratı gibi yapıp ''Evet.'' dedim. :D Ve oynayanlardan biri raketini bana verdi,başladım oyuna.Karşımdaki kız çok sinir oldu hissettim.Çünkü attığım topları karşılayamadı.Ben de pişmiş kelle gibi sırıtıyorum tabii.O an gerçekten sinir olunacak bir insandım ama ne yapayım çok komiğime gidiyor böyle şeyler.Zaten oyunu da yanlış oynuyormuşuz.Amaç topu yere düşürmemeye çalışmakmış,oysa ben rakip, topa vuramasın diye oynuyordum :D Neyse sırayla birçok insanla oynadım.Arada da oynamak isteyen var mı diye sormayı da ihmal etmedim.Yanlış anlaşılmasın yani hahah :D Çok eğlendim o oyunu oynarken.Sonra tekrar gezmeye başladık.Bir arkadaş kendisini chibi olarak çizdirmek için bir daha sıraya girdi.Diğer arkadaş origami öğrenmeye gitti.Ben de Kendama oynamaya geri döndüm.Görevli arkadaş sağolsun bana öğretmek için çok yardımcı oldu ama sürekli tekrar gerektiren bir oyun.Bir tek bu oyun olduğunu sanmayın.Başka bir sürü oyun vardı.Arkadaşlarımın işi bitince sırasıyla onları da denedik.Biraz ara verip bu sefer çay seromonisine katıldık.Basit bir seromoniydi,çayın tadı güzeldi.Çaydan sonra tiyatro gösterimi vardı,ona katıldık.Fonda çok güzel bir müzik çalıyordu.Kısa bir oyundu.Kappalar ve insanlar vardı.Kappalar farklı yaratıklardı ve değişik bir düzenleri vardı.Mesela işsiz güçsüz dolaşanları yiyorlardı.Oyunun sonunda müziği öğrenmek için ses sisteminin başındaki görevliye koştuk,sorduk.Bizden önce birkaç kişi de sormuş :)
Origami
Anladığımız kadarıyla uzaktan gelen bir tek üçümüzdük.Diğer gelen ziyaretçiler hep kendi üniversitelerinin öğrencileriydi.O yüzden sanırım biz daha da rahattık.Tiyatrodan sonra Japonca yazı yazan bölüme gittik.Orada Japon atasözlerini yazıp sergilemişlerdi.Çok manalıydılar.Bazısı bize aşina sözlerdi.Kendimize beğendiğimiz sözlerden kitap ayraçları yaptırdık.Ben ''Sonsuzluk'' anlamına gelen ''Eien'' ile ''Etkileyici,unutulmaz,hafızada yer eden '' anlamlarına gelen ''Kokoroninokoru'' yu seçtim.Yavaş yavaş takvim çekilişi zamanı yaklaşıyordu.Heyecan doruklardaydı.Çok takvim olmasından dolayı bize çıkacağını ümit ediyorduk.Nitekim öyle de oldu.Üçümüz arasından ilk benim adım okundu.İstediğim takvimi alabildim.Daha sonra sırasıyla arkadaşların adı okundu ama ikisi de istediğini alamadı.Hatta bir arkadaşın alacağı takvimi yaşlı bir amca hunharca gidip maket bıçağıyla ipini koparıp almış.Arkadaşımın yaşadığı hayal kırıklığını düşünün... Neyse diyerek kaldığımız yerden devam ettik.Çıkmadan origami satın aldık ve vedamızı edip yola çıktık.Bilin bakalım bu sefer radyoda ne çalmaya başladı ? ''Yolcu yolunda gerek '' :D İnanılmaz eğlenceli bir gün geçirdik.ÇÖMÜ Japon Dili ve Edebiyatı öğrencilerine teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder